SENBİLİRSİNBENBİLMEM
Yine aynı kafedeyim. Sana neresi olduğunu söylemeyeceğim. Beyaz saçlı, gözlüklü, altmışlarında, bir ayağı geride, iki eli kitabında, bir tuhaf adam karşı masada. Sessiz bir planın eşiğindeyiz. Hani şu Paris özentisi şapkasıyla etrafına göz süzen, bir yandan da telefonun diğer ucundaki (niye 'diğer' yazılır ki? Telefonun iki ucu var. Birinde kendisi, diğerinde diğeri. 'Diğer' fazladan bir sözcük. Bugünlerde kafam karışık biraz. Kadın kendine bağırmıyor ya.. Kadın dünyaya bağırıyor aslında. Evet evet, öyle ve beyaz saçlı ile ben, onu öldürme arzusu ile yanıp tutuşuyoruz. Gözlerimiz buluştuğunda anlıyorum. Ama bir dakika, bu cümle parantez dışı bitmeliydi. Her şey birbirine karıştı. Zaten bunlardan sana ne! Bunlardan tüm dünyaya ne! Hayır, bağıran kadın ben değilim. Kendimi niye öldüreyim? Bütün bu cümleleri hizaya sokmam lazım. Olmuyor. Köşeli parantez, parantez içi ünlem, üç nokta iki parantez? Sen bilirsin bu işleri. Sen bilirsin, ben bilmem. Sanırım sana biraz gıcık oluyorum. ! ))]...?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder